TÜRK BAYRAĞININ TARİHÇESİ
Dünden bugüne bayrağımız !
TÜRK BAYRAĞININ TARİHÇESİ
E. Mehmet YENİDOĞAN (1)
Ç. Enes OKUKÇU (2)
ÖZET
İnsanlık tarihi başladığından bu yana üzerinden yüz yıllar geçti. Geçen bu yüz yıllar itibariyle yüzlerce millet varlığını sürdürdü, varlığını sürdüremeyenler yok olup gitti. Varlığını sürdürmeye devam edenler kendilerine has kültürler ve sembollerle kendi varlığını hissettirdiler. Şüphesiz varlığını sürdürenler kendini vatan, millet, Bayrak gibi kavramlarla sağlam temellere dayandırdılar. Türk milleti de bu sağlam temellere kendini bağladı. Vatan ve millet sevgisi Türk milleti için tarihsel süreçte sönmez ve söndürülemez bir hale geldi. Bu sevgi güçlü bir silaha dönüştü. Bu bağlamda vatan ve millet sevgisinin, birlik ve beraberliğin, bağımsız yaşamanın en anlamlı ve en önemli unsurlarını Türk kimliğinin ve kültürünün ayrılmaz bir parçası olan bayraklarımız ve sancaklarımız da teşkil etmeye başladı. Tarihsel süreçte çok çeşitli bayrak ve sancak kullanmış olan Türk milleti bu konuda oldukça önemli birikime ve zenginliğe sahip hale geldi. Çalışmamızda bayrak ve sancak kavramlarıyla birlikte, Türk tarihinin çeşitli evrelerinde kullanılan bayrak ve sancakları, kullanılan renkleri, alâmetleri-sembolleri kısaca tanıtmayı bu kavramlardan ve olgulardan öne çıkanları tarihi verilerle değerlendirmeyi hedeflemekteyiz.
Anahtar Sözcükler: Türk tarihi, bayrak, sancak, sembol, renk,
(1) Gaziantep Üniversitesi, sosyal bilimler meslek yüksekokulu, Dış Ticaret bölümü öğrencisi
(2) Gaziantep Üniversitesi, Fen edebiyat fakültesi, Tarih Bölümü öğrencisi
1.GİRİŞ
Genellikle siyasi alanda ortaya çıkan teşkilatları yada bağımsızlığını ilan etmiş milletlerin kendini temsil eden, rengi ve şekli özelleştirilmiş özel nesnelere bayrak yada sancak diyoruz. Tüm dünyada varlığı olan milletler içinde bayrak ayrı bir öneme sahiptir. Her millet kendini temsil için kendine özgü motifler3 ile sembolize edilmiş bayraklar ve sancaklar kullanırlar. Dört bin yılı aşan tarihi ile de Türk milletinin kendinden bir parça olarak gördüğü bayrak çok önemli bir yer tutar. Türkler için ot bile yetişmeyen bir karış yerde bayrak dalgalanmalıdır. Çünkü; Türkler için bayrak bağımsızlığın ve mücadelenin simgesi halini almıştır. Vatan şairi Mehmet Akif Ersoy Bey’de bayrak sevgisini istiklal marşının bir kıtasında şöyle kaleme almıştır; “ Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak/ Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son Ocak, /O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;/ O benimdir, o benim milletimindir ancak.(4)
Bayrak bir milletin yegane temsilcisidir. Tüm dünya milletleri bayraklara önem vermiş ve kendini temsil ettiğini düşündüğü motifleri bayraklarında ve sancaklarında kullanmışlardır. Şayet dört bin yıllık bir tarihi olan Türk milletini her alanda temsil edecek, bağımsızlığını ve mücadelesinin sembolü halini alacak bir şey varsa o da yine ve yeniden yegane Türkün bayrağı, Türk bayrağıdır.
(3) Yan yana gelerek bir bezeme işini oluşturan ve kendi başlarına birer birlik olan ögeler. TDK.
(4) Türkiye cumhuriyeti
cumhurbaşkanlığı devlet arşivi, istiklal marşımız pdf, birinci Kıta.
2.TÜRKLER VE BAYRAK KAVRAMI
Arapça bir isim olan, aynı zamanda râye ve liva kelimelerinin karşılığı olan “bayrak” kelimesinin genel ve Türkçe karşılığı alem veya yaygın olarak “sancak ”tır. Sancak, orduların temsil ettikleri devletin alâmeti-simgesi(5) olarak kullandıkları bayrağın adıdır. Dünyada bulunun milletler üzerinde önemli bir yere sahip olan bayraklar Eski Türklerde de önemli bir yere sahipti. Türk tarihinde tuğ adıyla anılan şey Eski Türklerin bayrağı idi. Bu tuğlar mukaddes sayılan Tibet öküzünün kuyruğundan yapılırdı. Daha sonraları Tibet öküzü yerine at kuyruğundan tuğlar yapılmıştır.(6) Bunun yanı sıra Eski Türklerde bayrak ve sancak demek aynı zamanda bağımsızlık demekti.
Bayrak kelimesini Türlerde bağımsızlığın yanı sıra devlet töresinin / hukukunun kuruluşu ile ilişkilendiren Türk tarihinin önemli ismi Prof. Dr. Bahaeddin Ögel konuyla ilgili olarak şunları kaydetmektedir:”…bir kurultayda veya toplantıda kim nerede duracaktır ? Bu, Türklerin deyimiyle bir orun, yani mevki meselesidir. Herkesin/boyların mülkiyet ve hâkimiyetini gösteren bir damga ile yine bir Türk topluluğunun bir sembolü olan bayrak, Türk tarihinin hep bu mitolojik çağlarında oluşmuş, hukukî belgelerdir. Bütün bu töreler topluluk düzeni ve askerî bir disiplin kurmak için konmuş kanunlardır.7
(5) Simge: Belli bir insan öbeğinin uzlaşım yoluyla kendisine belli bir anlam verdiği gösterge.
(6) Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, Cilt: III, MEB Yayınları,
İstanbul, 2004, s.116–118.
(7) Bahaeddin Ögel, Türklerde Devlet Anlayışı (13. Yüzyıl Sonlarına Kadar), Başbakanlık Basımevi,
Ankara, 1982. s.81.
3.TÜRK TARİHİNDE BAYRAKLAR
Türklerin dört bin yıllık tarihinde Asya'dan başlayan yolculuğu Avrupa'ya kadar uzanmıştır. Onlarca medeniyetle bir arada olmasına rağmen Türkler özünü kaybetmemiş, günümüze kadar benliklerini korumuştur. Türk tarihinde öncelikle Türkmen boylarında rengini Türk milletinin kanından alan, Al Bayrak’a büyük önemini Kaşgarlı Mahmut divan-i lügat-ı Türk eserinde söyle yansıtır; “ Ağdi kızıl bayrak, tağdı kara toprak, / Yetşü gelüp uğrak, toksip anın giçtimi.(8)
Tarihsel süreçte orta Asya’da eski Türklerin bayrak ve tuğ kullandıkları yapılan tarihi araştırmalarda gözümüze çarpar. Türk kültürünün ayrılmaz parçası olan bayrağın ve sancağın zaman zaman deriden imal edilen kızıl/kırmızı renkte olduğu, Kırgız Türk boylarına ait Manas Destanı’nda da uzunca anlatıldığı görülmektedir. Bu destanda düşmanlarına karşı Kırgız boylarının “kızıltuğ” etrafında coşkulu bir şekilde toplandığı anlatılmaktadır. Eski Türklerde kızıl/al renklerinin bayraklarda da kullanılmasının Şamanlıktan gelen bir uygulama olduğu zannedilmektedir. Bu bağlamda şu önemli hususu da belirtmek gerekir ki, Türk tarihinde çok eskilerden beri çeşitli renklerin birtakım sebeplerle millî semboller olarak kullanıldığı ve bu renklerin belli manalarının olduğu bilinmektedir. Mesela, sarı renk dünyanın merkezini, beyaz renk batı istikametini, güney istikametini kızıl/al renk, doğuyu gök mavisi “yeşillenmek/yeşermek/göğermek” anlamlarında da kullanılan yeşil renk, kuzey istikametini ise kara renk sembolize etmektedir.9
(8) Kaşgarlı Mahmut; Divân-ı Lügat-it Türk, Cilt: III, Ali Emiri Nüshası (Devlet Basımevi), Ankara,
1986, s,138.
(9) Reşat Genç, ”Türk Düşüncesi, Davranışı ve Hayatında Renkler ve Sarı, Kırmızı, Yeşil”, Nevruz ve Renkler, Atatürk Kültür Merkezi Yay., Yayına Hazırlayanlar: Prof. Dr. Sadık Tural, Elmas Kılıç, Ankara, 1996, s.39–48.
Eski Türk devletlerinde olduğu gibi, İslam’dan sonraki Türk devletlerinde de muhtelif renklerde bayrakların kullanıldığı, bunların üzerlerine devlet, boy alametleri olarak bazı tasvirler konulduğu bilinmektedir.(10) Bu bayrakların üzerlerinde “ejderha, aslan, kaplan, tuğra, Hüma kuşu, kurt, hilâl, güneş, yıldız, ay, altı köşeli yıldız (Mühr-i Süleyman), kılıç, çift başlı kartal, geyik” tasvirleri bulunmaktaydı. Türk tarihinde çeşitli dönemlerde kullanılan her türlü kozmik ve astrolojik figür ya da tasvirin, ikonografik motiflerin ve sembolün ayrı ayrı anlamları olduğunu, rastgele ve anlamsız hiçbir sembol ve alameti kullanmadıklarını özellikle Çin kaynaklarına dayanarak belirten Dr. Emel Esin, bu sahada otorite bir isim olarak çok değerli bilgiler vermektedir. Özellikle İslam’dan önce Orta Asya’da kurulan Türk devletlerinin kültür ve sanat anlayışlarını incelemiş, başta maden, dağ, ağaç, güneş ve ay gibi birtakım hayvan tasvirlerini detaylıca izah ederek, geometrik motifler ile kozmik temalar üzerinde de durmuştu.(11)
Dr. Emel Esin, Türk milletinin dünyaca tanınan timsalleri arasında “hilâl, güneş, yıldız” timsallerinin olduğunu, bu timsallerin Türk kültürünün doğduğu İç Asya çevresinde, proto-Türk olarak kabul edilen milletlerin ve Türklerin Gök-Kök Tanrı inancı içinde “gök ibadeti kozmolojisi” içinde de yer aldığını, aynı zamanda bu timsallerin, Uygur metinleri ile duvar resimlerinde, Göktürk yazısında phonogram olarak kullanıldığı, Osmanlı metinlerinde “nihâr ve leyl” tabirlerinin karşılığının “yaruk ve yaktu” olduğunu, bunlarında ikonografide karşılıklarının ay ve yıldız olduğunu, eski Türkçede kullanılan “kün (gün-güneş) -ay” tabirinin esasında güneş ile hilâlin gökte birlikte görünmesi bunun zamanının da ancak gece vakitlerinde görülen dolunay olduğunu dolayısıyla bu durum yani, kün-güneş ile ay’ın birleşmesi hilâl tasvirini ortaya çıkardığı, sanılanın aksine ay motifinin, İslâmiyet’in kabulüyle birlikte Türk ikonografisine girmediği bu Türk sanatında bu tasvirin ve tasavvurun çok eski ve yaygın olduğunu belgeleri ile birlikte ortaya koymuştur. (12) Öyle anlaşılıyor ki, tarihi kaynaklarda kızıl/al rengin Şamanizm inancından al/ateş/kızıl ruhun şerefine izafen dikilen koruyucu ruh adına oluşturulan bayrak veya bezlerden alındığı, yeşil rengin tabiattan, ruhaniyetten ve İslami kutsallardan (Hz. Peygamber’in yeşil sancağı) aldığı, sarı rengin ise Türk mitolojisi ve dünyevi zenginlikler (altın sarısı) için kullanıldığı görülecektir. Sanıldığının aksine bu üç renk sadece bahar bayramı olarak bilinen “Nevruz’dan” dolayısıyla İslam’dan önceki Türk tarihinde kullanılmadığı, Osmanlı Devleti’nin son dönemine kadar iç içe yan yana kullanılan Türklerin ruhani renkleri olduğu ve devlet geleneğinde yer aldığı kesinlik kazanmıştır. Tarihî kaynaklar ışığında bu aslî renklerden kırmızıya kısaca bakacak olursak; Osmanoğulları’nın hanedan rengi kırmızı daha doğrusu al idi. Al renk esasında Selçuklularda da hanedan ve rengi olarak kabul ediliyordu. Al rengini Osmanlı Hanedanı, siyasi manada Selçuklular meşrû varisleri olmalarından dolayı bu rengi devralmışlardır. Bu husus al renge tamamen bir milli karakter vermiştir ki, bugün de devam etmektedir.
(10) M. Fuad Köprülü, Bayrak Maddesi, İslam Ansiklopedisi, Cilt: II, İstanbul, 1974, s. 401–420
(11) Emel Esin, Orta Asya’dan Osmanlıya Türk Sanatında İkonografik Motifler, Kabalcı Yay.,
İstanbul, 2004, s. 5-11.
(12) Emel Esin, “KÜN-AY”, Ay-Yıldız Motifinin Proto-Türk Devrinden Hakanlılara Kadar İkonografisi, VII. Türk Tarih Kongresi, (Ankara 25–29 Eylül 1970) Bildirileri, Cilt: I, TTK
Yayınları, Ankara, 1972, s.313–338.
Bayrak ve sancaklar ülkeyi, devleti, orduyu vb. unsurları temsil etme durumuna göre modern zamanlarda değişiklik göstermektedir. Bu bakımdan ülkeleri bayrak, orduları sancak, devletin önemli makamlarında bulunan kişilere mahsus yapılanına da fors denilmektedir. Türk siyasî tarihinin en büyük devlet ve toplum teşekkülünü oluşturan Osmanlı Devleti’nde sancak kelimesi çoğu kez bayrak anlamında kullanılmıştır. Bunların en başında Sancak-ı Şerif gelmektedir. Sancak-ı Şerif, Hz. Muhammed’in ve İslam’ın alametlerinden rengi siyah ve ismi “Ukab” olan, kare şeklindeki bayraktır.(13) Sancak-ı Şerif, ilk olarak Sultan III. Mehmed’in 1596 yılında gerçekleştirdiği Eğri Seferi’nde, son olarak da 24 Kasım 1914 tarihinde I. Dünya Harbi esnasında Cihad-ı Ekber için çıkartılmıştır.(14) Ordunun savaşa çıkmasından kırk gün kadar önce Sancak-ı Şerif’in padişah tarafından sandığından dua ve tekbirlerle Has Oda’dan, çıkartılıp gönderine takılması kanundu.(15)
Bugün Topkapı Sarayı’nda, Mukaddes Emanetler Dairesi’nde bulunan, Hz. Peygamber’e ait Sancak-ı Şerif, Mısır Beylerbeyi Hayır Bey tarafından I. Selim’e gönderilmişti. Ancak zamanla yıpranan, yırtılan, dağılan kumaşı nedeniyle Sancak-ı Şerif, aslına uyularak; büyük özenle siyah, beyaz ve yeşil renkte ipek, atlas ve kumaş malzemeden üç adet yeniden dikilerek değişik vesilelerde kullanılmaya başlanacaktır. Tarihî bir yadigâr olan “Sancağ-ı Şerif” in ihraç ve Serdara teslimi parlak merasimin icrasına vesile teşkil eylerdi. “Sancağ-ı Şerif” e Osmanlılarca büyük bir kıymet verilmiş ve bu sancak ne zaman çıkarılırsa yedi yaşından yetmiş yaşına kadar her Müslüman’ın onun altına toplanarak cihada iştirak etmesi farz olduğu itikadı beslenmiştir.
(13) Hilmi Aydın, Hırka-i Saadet ve Mukaddes Emanetler, Kaynak Kitaplığı, İstanbul, 2004, s.82.
(14) Hilmi Aydın, Hırka-i Saadet ve Mukaddes Emanetler, s.83.
(15) Dündar Kılıç, Osmanlı Devlet Protokolü-Törenler, İmparatorluk Seremonisi, Tarih-Düşünce
Kitapları, İst, 2004, s.86
Osmanlı Devleti’nde asker-sivil çeşitli kurum ve kuruluşların kullandığı bayrak-flama-tuğ gibi isimlerle anılan alametleri vardı. Bu harp zamanlarında, noktada sadrazam “Serdar-ı Ekrem” unvanı ile padişahın yerine sefere çıkarsa; kendisine Saltanat Sancakları içinde en önemlisi olan “Ak Sancak” ve padişahın tuğu verilirdi.(16) Harp zamanlarında gerek Ak Sancak’ı gerekse Sancak-ı Şerif’i Mehterân-ı Âlem ya da Alemdarân-ı Hassa denilen “Sancaktar Bölüğü” korurlar ve taşırlardı.(17) Osmanlı tarihinde padişahlar kendilerine mahsus adına “saltanat sancakları” denilen “Ak Sancak, Evliye-i Sultani, Alemhâ-yı Osmanî, Âlem-i Padişah, Liva-yı Saadet” isimleri ile anılan üzerine ilgili padişahın isimleri yazılı olan beyaz renkte etrafı sırmalı, gönder başları ay yıldızlı, altın âlemli olan üzerlerinde Mushaf-ı Şerif takılı, üzerinde “İnna Fetehnâ Leke Fethan Mübina” ifadesi yazılıydı.(18)
(16) Mahmut, Şevket, Osmanlı Askeri Teşkilâtı ve Kıyafeti, Osmanlıcadan Çeviren: Semiha Tursan,
Kara Kuvvetleri Komutanlığı Yayınları, Ankara, 1983, s. 38.
(17) İbrahim Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin Saray Teşkilâtı, İstanbul, TTK Yay., 1948, s.449
(18) Mahmut Şevket, Osmanlı Askeri Teşkilâtı ve Kıyafeti, s. 38–39.
4. AY VE YILDIZ MOTİFİ
Tarihsel kaynaklar incelendiğinde görülecektir ki; Osmanlı Devleti’nin millî bayrağı/sancağı şu anda Türkiye Cumhuriyeti’nin temsil edildiği kırmızı zemin üzerine yerleştirilen Ay yıldızlı bayrağımızdır. Türk Devletini ve Milletini sembolize eden hilâl şeklindeki ay ve beş şualı yıldızın çok eskiden beri var olduğu özellikle Asya ve Doğu medeniyetlerinde de kullanıldığı tarihi araştırmalarda karşımıza çıkar. Bunun en önemli sebebi Asya ve Doğu insanının oldukça zengin olan, duygusal manevi dünyasıdır. Zira sezgisel özellikler yüklemişlerdir. Ay’ın geceleyin ortalığı aydınlatması nedeniyle insanoğlu tarafından kendisine bir kutsallık ve yücelik kazandırmıştır. Genelde Ay’ın hilâl şeklini alması ve bu şeklin gece ortaya çıkması ve adına Zühre Yıldız’ı denen yıldızla bir araya gelmesi hayır ve saadet alameti olarak nitelendirilmiştir. Gerçekten de tarihsel metinlerde Ay ve Yıldız’ın birçok farklı uygarlıkta (Sümer, Elam, Hitit, Mısır, Sasani) çokça kullanılan ve insanlık tarihi kadar eski olan şekiller olduğu görülecektir. Ayrıca Ay ve Yıldız’ın çokça bayrak ve sancaklarda kullanılmasının bir başka mühim sebebinin de Türklerin en eski dinleri Olarak kabul edilen Gök-Tanrı inancından almış olduğudur. Çünkü Türkler, yerin ve göğün tek yaratıcısı olan Gök Tanrı’yı yücelerde ve yükseklerde düşünmüşler; göklerde, Gök Tanrı’ya ait (ay-yıldız) her şeyi tıpkında düşünerek, içselleştirmişlerdir. Ay ve yıldız tasvirleri sadece yakın dönem bazı Türk devlet ve Türk beyliklerinde kullanılmadığı, Akhun ve Hazar imparatorlukları ile Gazneliler devletinde de kullanıldığını göz önüne alırsak bu kozmik ve astrolojik tasvirlerini çok öncelere kadar gittiğini görürüz. Öyle ki, ay-yıldız ve güneş tasvirlerinin çok erken dönem Türk sanatında kullanılan başlıca tasvirler olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Nitekim son dönem basında çıkan bazı haberlere göre Rus arkeologlar tarafından 1500 yıllık Türklere ait ay-yıldız tasvirli-sembollü ilk madeni sikkenin-paranın 6.yüzyıl ortalarından itibaren Göktürklerde kullanıldığı bilimsel olarak açıklanmış ve ispatlanmıştır.(20)
Bu çok önemli buluş en az Orhun Abideleri kadar önemli olup; Türklerin sosyo-ekonomik tarihlerinin yeniden yazımını gündeme getirecek ve birçok önyargı, değerlendirme ve ezberleri bozacaktır. Türklerin yerleşik Çin kültür ve medeniyetinden esinlenerek ya da etkileşim halinde kalarak ortaklaşa kullandıkları tasvirler olduğunu ileri süren iddialar bir tarafa, genel kabul gören görüş bu tasvirlerin Türklere özgü olarak ortaya çıktığıdır. Bu tasvirlerden sonra Türk tarihinde bayraklarda en çok kullanılan figürler ise (ejder) denilen çift başlı kartal ve bozkurttur. Bu tasvirler, tartışılmaz bir biçimde Türk milletinin dünyaca tanınan simgeleri- sembolleri olup; hem Türk Bozkır kültürü hem de Gök (Kök) - Tanrı inancıyla yakından ilgilidir.
(20) Utku Bolulu, 1500 yıllık ay-yıldızlı TL, 09.03.2005 Tarihi Radikal Gazetesi. 03 Mart 2005
Perşembe, Tarihli Akşam Gazetesi
5.TÜRK BAYRAĞININ SON HALİ
Osmanlı döneminde, Sultan III. Selim (1789–1807) zamanına kadar Osmanlı Devleti’nde kullanılan sancaklarda çoğunlukla yıldızı bulunmayan daha çok yeşil ve beyaz renkte olan sancaklar kullanılmışlardır. Bayrak ve sancaklara çok özel bir önem veren yenilikçi ve sanatkâr bir devlet adamı olan III. Selim kırmızı renkte sancakların sekiz köşeli Zühre yıldızını üzerine yarım Ay’ın yani hilâlin yanına ilave edilerek bundan sonra devamlı böyle kullanılmasını emretmiştir. Sultan II. Mahmut ve Abdülmecit zamanlarında da kırmızı zemin üzerine işlenen ay yıldızlı bayraklar kullanıldığı da görülmektedir. M.Zeki Pakalın’ın 19.yüzyıl Osmanlı Vak’anüvislerinden (devletin resmî tarihçileri) Lütfi Efendi’nin, Lütfi Tarihi adını taşıyan eserinin birinci cildinin 242. sayfasından naklettiği bilgiye göre; günümüzde de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kullandığı kırmızı zemin üzerine beş şualı-köşeli kullanılan ay-yıldızlı bayrağın ilk kez Sultan II. Mahmut zamanında hicrî 1242, miladî ise 1826 senesinde yayımlanan resmî tebligatlar muvacehesinde resmen kullanıldığını nakletmektedir.(21) Bu bayrağın sonraki dönemlerde de kullanıldığını, Sultan Abdülmecit zamanında (1839–1861) kesin bir şekilde devam ettirildiğini belirtmekte faydalı olacaktır. Sultan II. Abdülhamit döneminde kullanılan bayraklarımızın şekillerinin 1904 yılında Bahriye kolağalarından (deniz yüzbaşısı) Mehmet Salih Bey tarafından oluşturulduğu ve Bahriye Nezareti’nce yayınlanan Beyneddüvel işaret defterinde yer aldığı görülmektedir. Yani Sultan II. Abdülhamit zamanında; çok değişik renk, tip ve sembollerde olan bayrak ve sancaklarımız konusunda ciddi bir düzenlemeye ve standartlaşmaya gidilmesine gerek görülmüştür. Çünkü bu düzenleme tıpkı Avrupa’da olduğu gibi artık zaruri hale gelmişti. Öyle ki I. Meşrutiyet Döneminde (1876–1908) on sekiz farklı ebatta sancak be bayrak kullanılmakta idi.
Meşrutiyet döneminde birçok alanda olduğu gibi, bayrak ve sancaklar konusunda da önemli düzenlemeler ve yenilikler yapılmıştı. 23 Aralık 1876 tarihinde Meşrutiyet’in ilanı ile birlikte vişne rengi zemin üzerine ay ve beş şualı yıldızlı sembol bezeli bayrakların yanı sıra yeşil renkli ay yıldızlı bayraklar da kullanılmıştır. Meşrutiyet’in ilanı sonrasında millî sancak şeklini muhafaza etmiş, Osmanlı hanedanına, veliahtlara, padişahın umum başkumandanlığına ve halifeliğe ait çeşitli forslar da yapılmış ve kullanılmıştır. Bu durum ilerleyen dönemlerde çeşitli niteliklerde de devam ettirmiş ancak Cumhuriyetin ilânıyla birlikte Osmanlı hanedanının kullandığı hanedanlığa ait siyasi ve dini bayraklar tamamen yasaklanmıştır.
(21).Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, s.119.
Yeni rejimde bayrak düzenlemesi:
I.Cihan Harbi sonrasında Osmanlı Devleti’nin fiilen yıkılması, 3 Mart 1924 tarihinde Halifeliğin resmen kaldırılması sonucunda; Cumhuriyet Hükümetleri yeni dönemde, Osmanlı devletinde kullanılan bazı bayrak ve sancakları (Padişah, Halife, bazı ordu birlikleri, Garp Ocakları’na ve bazı devlet alanlarına ait) kaldırmış, bazılarına da yeni düzenlemeler getirmiştir. Çok uluslu, çok kültürlü ve çok hukuklu imparatorluktan, millî üniter devlet modeline geçildiği bu dönemde; bayrak ve sancaklar konusunda zamanın ruhuna uygun olarak önemli ve anlamlı düzenlemeler yapılmıştır. Özellikle bayrak ve sancakların ebatları, yapım ve kullanım şekilleri renkleri ve sembolleri asli özelliklerine dokunulmadan değiştirilmiştir. Örneğin; yeşil, siyah ve vişne renkleri kaldırılarak daha ziyade kırmızı renk, sekiz şualı yıldızın yerine beş şualı yıldızlar kullanılmaya ve farklı semboller üzerinde sadeleştirilme işlemine başlanacaktır.
6.SONUÇ
Genelde bir kumaş üzerine işlenmiş olan, genelde dikdörtgen haliyle ön plana çıkan bayraklar ve sancaklar bir milletin varlık sembolüdür. Milletleri temsil eden sancaklara ve bayraklara saygı duyulmalı ve Tarihi mücadelelerine saygı gösterilmelidir. Bayraklar ve sancaklar rastgele ortaya atılmamış hepsinin özel bir manası olmuştur. Üstünde bulunan semboller, motifler hepsi ayrı anlamlar içermektedir. Tüm dünyada varlığı bulunan milletler için de bu böyledir. Türk milleti ise kapsamlı Tarihi boyunca onlarca yüzlerce devlet kurup devlet yönetmiştir. Her bir devlet kendine ait sancaklar ve bayraklar belirlemiştir. Tarihi araştırmalara baktığımızda görürüz ki Orta Asya’da yaşayan çeşitli Türk boylarının atkuyruğunun kıllarında yaptıkları ve adına “tuğ” dedikleri bir nevi bayrak sayılabilecek semboller kullandıkları bilinmektedir. Türkler sonraki dönemlerde bir mızrağın ucuna bağladıkları çoğu zaman ipekten yapılmış bu alâmetlere bayrak demeye başlamışlardır. İlk zamanlarda bayrak yerine genellikle madenden veya sert bir maddeden yapılmış alemler kullanılmıştır. Kumaş bayrakların kullanılması Orta Çağ’da başlamıştır. Divân-ı Lügat-it-Türk’te ‘batrak’ şeklinde yazılan ‘bayrak’ kelimesi, ‘savaşlarda kullanılan ve ucuna bir ipek parçası takılan mızrak’ olarak açıklanmaktadır. Aynı eserdeki bir manzûmede ise kelime, ‘bayrak’ şeklinde kullanılmakta ve kelimenin Oğuzlar arasında böyle telâffuz edildiği yazılmaktadır. Göçebe hayat süren Türk topluluklarında hükümdarların, yaban öküzü veya atkuyruğu kılından yapılan ‘tuğ’ isimli bayrak ve semboller kullandıkları bilinmektedir. Avrupa Hun Devleti hükümdarı Atilla’nın, üzerinden geçtiği kimselere zenginlik ve mutluluk getireceğine inanılan “Hüma Kuşu’nun” resmedildiği bir bayrağının bulunduğu eski bir kaynakta zikredilmektedir. İlk Müslüman Türk Devleti kabul edilen Karahanlılar’ın al bayraklarında, dokuz tuğ resmînin bulunduğu bilinmektedir. Gazneliler ise, önceleri beyaz hilâl ile “Hüma Kuşu’nun” resmedildiği yeşil bayrakları; daha sonraları ise, Abbasi Halifeliği’nin meşrû mümessili olduklarını gösteren siyah bayrakları kullanmıştır. Büyük Selçuklular, ilk yıllarında beyaz çift kartal sembolü ve siyah çizgili gerilmiş Yay ve ok resmi olan mavi bir bayrağı kullanmışlarsa da, sonraları onlar da Abbasilerin tesirinde kalarak siyah bayraklar kullanmışlardır. Malazgirt Savaşı’nda Alparslan’ın, üzerinde Kelime-i Şahadet yazılı büyük bir sancağının bulunduğu bilinmektedir. Anadolu Selçukluları da siyah bayrağın yanı sıra, al bayraklar da kullanmışlardır. Türklerin tarihteki en uzun ömürlü devleti Osmanlı’nın ilk bayrağı, Anadolu Selçuklu Devleti hükümdarı tarafından Osman Gazi’ye bağımsızlık alâmeti olarak gönderilmiş olan beyaz bayraktır. Yeri gelmişken hemen ifade eldim ki, Türklerin İslâm dinini kitleler halinde benimsemeleriyle birlikte çeşitli biçim, renk ve motiflerde kullandıkları bayrak ve sancaklarında İslâmî renk ve motif unsurları (örneğin; hilâl motifi, beyaz ve yeşil renkler vb.) ön plana çıkmaya başlamıştır. Yaptığımız incelemeler sonucunda günümüzde kullanılan Türk Bayrağı’nın ilk kez 18. yüzyılın II. yarısından itibaren kullanıldığını, ay-yıldızlı al bayrağın orijinal halini kesin bir biçimde Sultan II. Mahmut (1807–1839) zamanında aldığı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin de bu bayrak üzerinde herhangi bir değişiklik yapmadan alıp kullandığını tespit ettik. Yine bu bayrakta kullanılan ay-yıldız motiflerinin Orta Asya Türk tarihinde çok gerilere kadar gittiğini ve bu ikonografilerin sadece Türklerin değil, proto-Türklerinde de yaşamlarının birçok alanlarında kullanıldığını görmüş olduk. Toplumları millet yapan en önemli unsur, kültür birliğidir. Geniş manada dil din, tarih, töre, sanattan meydana gelen kültür birliği içindeki bir millet, siyasî otoritenin idaresinde, bir coğrafyada birleştiğinde devlet adını verdiğimiz teşkilât ortaya çıkar. Bu araştırmalar neticesinde dört bin yılı aşkın Türk milletinin yüzlerce sancağı ve bayrağı kendinden parça bildiğini ve kullandığını ortaya çıkarmış bulunduk. Türkler için bayraklar ve sancaklar teşkilatlanmayı ve bağımsızlıgı temsil eder. Türk bayrağı ise Her daim bu uçsuz bucaksız göklerde şanlı ve nazlı bir şekilde dalgalanacaktır...
KAYNAKÇA
GENÇ, Reşat, ”Türk Düşüncesi, Davranışı ve Hayatında Renkler ve Sarı, Kırmızı, Yeşil”, Nevruz ve Renkler, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Hazırlayanlar: Sadık Tural, Elmas Kılıç, Ankara, 1996.
KÖPRÜLÜ, F. Orhan, “Bayrak”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, MEB Yay., Cilt V, İst., 1992.
KÖPRÜLÜ Mehmet Fuat, Bayrak Maddesi, İslam Ansiklopedisi, Cilt: II, MEB Yay. İst., 1974.
HİLMİ, Aydın, Hırka-i Saadet ve Mukaddes Emanetler, Kaynak Kitaplığı, İstanbul, 2004.
KAŞGARLI, Mahmud, Divân-ı Lûgat-it Türk, Cilt: II, Ali Emiri Nüshası, Devlet Basımevi, Ank. 1986.
PAKALIN, Mehmet Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, Cilt:III, MEB Yay., İst., 2004.
UZUNÇARŞILI, İbrahim Hakkı, Osmanlı Devleti’nin Saray Teşkilâtı, TTK Yayınları, Ankara, 1980.
KILIÇ, Dündar, Osmanlı Devlet Protokolü-Törenler Seremonisi, Tarih-Düşünce Kitapları, İstanbul, 2004.
ESİN, Emel, “KÜN-AY”, Ay-Yıldız Motifinin Proto-Türk Devrinden Hakanlılara Kadar
İkonografisi, VII. Türk Tarih Kongresi, (Ankara 25–29 Eylül 1970) Bildirileri, Cilt: I, Ankara, 1972, s.320, levha-ı
ŞEVKET, Mahmut; Osmanlı Askerî Teşkilâtı ve Kıyafeti, Osmanlıcadan çeviren, Semiha TURSAN, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Yayınları, Ankara, 1983.
Yorumlar
Yorum Gönder